0. önümüzdeki yıllarda gerçekleşen olaylara dair >>
1. deniz görünüyor. sağ dirseğini mermer bir masaya dayıyorsun. sonra denizde hareket yok. herşey sakin :: deniz :: iyi şeyler :: ışık. hayat güzel. ama orda bir yerde denizin tıpası sızdırıyormuş. sızdırıyormuş ve deniz yavaş yavaş boşalmakta. osman amca diyorsun, silikon falan bi şekilde halledelim, sızdırmasın. yapamayız diyor. her iş her ruha göre değil.
2. tarihi yarımadanın üzerine sis inmiş. sol tarafta güneş iyice alçalmış. zayıflamış. dalgakıranda bir adet karabatak kanatlarını açmış kurunmaya çalışıyor. 'sayın karabatak, kurumaz öyle' diyorsun. o güneşte kurumaz. ama dinlemiyor. sen de onu dinlemiyorsun. o da sana 'o öyle olmaz' diyor. ama dinlemiyorsun. iki kanat açmışsın. biraz güneş tutar sanıyorsun. tutmuyor.
3. tuhaf bir asma tartı var. pek çok kefesi var. her kefede başka bir öğe duruyor. hiçbiri bir diğerini tartmıyor. ama tartıp hesabını vermek zorundasın. onu onla tartıp, şu birim cinsinden sonucu deftere yazman gerekiyor. ama tartılmıyor. hepsi sadece kendi ölçüsüyle. eski notlarına bakıyorsun. eskiden defterin sade ve temizmiş, hesaplar açık ve net. şimdi öyle değil.
4. bir yokuştan sabit bir hızla kayıyorsun. sonra geçmişsin. dönemiyorsun. aklına gelmiyor. sonra durman lazım. duramıyorsun. tutunmak gerekli. tutamakların nerde olduğunu biliyorsun. ama asla zamanında göremiyorsun. tutmak mümkün değil. yoksa senin ellerin mi uzanmamış? sabit hızla kayıyorsun. duramıyorsun, tutunamıyorsun, yakalayamıyorsun. hayat seni hiç beklemiyor. ağzın açık bakıyorsun. her gün yeni bir yılgınlık.
5. bir seri dolap var. hepsinin kapağı kapatılmış. bu öğe şu rafta durmalıydı, doğrusu buydu. şu öğe ise şu dolaba kapatılmalıydı, öyle olması iyiydi, bu öğeden korkuyordun, kapağını kapattık... bir ruh odanın ortasında sakin sakin oturuyor. sonra bu kapakları tek tek açmaya başlıyorsun. bazıları boşmuş, bazılarından uzun zamandır unutulmuş öğeler çıkıyor. bazılarını açmaya korkuyorsun. sonra odayı bir kenarından tutup devirecekmişiz. tüm dolaplarda ne varsa açık kapaklardan ruha çullanıyor. yapabildiğin tek şey var, yere kapanıp zihnini korumak.
6. yemyeşil bir bayır var. yüksek otlarla kaplı. eline bir adet pişmiş yumurta alıp zarifçe bayırdan yuvarlıyorsun. onu zarifçe yuvarlıyorsun ama otların arasında taşlar varmış. hırpalanıyor. hırpalanıyor. kırılmadık yeri kalmıyor. yemyeşil bir bayırdan keyifle yuvarlandığını sanıyorsun. oysa her tarafı ezilmiş, kırılmış, dağılmak üzere. ilerlemiyor. neden ilerlemiyor diye kızanlar oluyor. ilerlesin diye taş atıyoruz. bir şeyler diyor ama duymuyoruz.
7. bir film izliyorsun. karakterler uzun uzun susup yanlara doğru bakmaktalar. filmin kurgusu ne yapılması gerektiğini izleyenlere anlatıyor. izledikçe çatlıyorsun. bu karakterler niye öyle duruyorlar, niye yapmaları gerekeni yapmıyorlar diye sıkım sıkım sıkılıyorsun. filim basit. ne yapılması gerektiği ortada. karakterler yanlara bakıp susmaya devam ediyorlar. bunların derdi ne kuzum? yanlara bakarken ne düşünmüşler?
8. yumurta biçiminde mermer bir heykel kendi ekseni etrafında çok hızlı dönerek ilerliyor. yanına gidip elini sürüyorsun. birden yana kaykılıyor. ilerlemeye devam ediyor ama hassas bir dengedeymiş. etrafa bakınıyorsun, bir gören oldu mu acaba? itip devirsem mi acaba? öbür tarafından da ittirip düzeltebilir miyim acaba? tutsam dönmese ne olur acaba? kaçsam mı acaba?
-. eskiden, gençlikte, saygıyı ve itibarı önemli görürdüm. sanıyorum önemlidir de. önemlidir herhalde evet. ama aslında hayatta sevgi, bağlılık ve güven daha önemli. zaman makinesiyle gençliğe gitsem beni nası karşılardı acaba denyo gençliğim? benle dalga geçer miydi? istihza ile bıyıkaltından güler miydi? donuk donuk bakar mıydı?
-. tamam hayat karmaşık. ama aslında sorunlar ve çözümler gayet iyi biliniyor. çözümsüz, çıkmaz, kısır ve gereksiz öğelerin ayrıştırılması da zor değil. en azından kafada. neyin hangi derde derman olmayacağı falan hep biliniyor. neler yapman gerektiğini biliyorsun. kumanda masasına oturuyorsun. uzay çağında metanet tabletle dağıtılıyor. doktor erol bey, 100 mg metanet istiyorum. gemiyi uzay çağına taşıyacağım. berberime gidip kulaklarımın sivrisini kestireceğim. o da kulağımı okşuyor ve "nası yapalım?" diyor. bu gerçekten yaşandı. şefkat berberdeyse bile alınız.
10. sekiz.
11. bu böyle gidemez. gerçekten de.
1. deniz görünüyor. sağ dirseğini mermer bir masaya dayıyorsun. sonra denizde hareket yok. herşey sakin :: deniz :: iyi şeyler :: ışık. hayat güzel. ama orda bir yerde denizin tıpası sızdırıyormuş. sızdırıyormuş ve deniz yavaş yavaş boşalmakta. osman amca diyorsun, silikon falan bi şekilde halledelim, sızdırmasın. yapamayız diyor. her iş her ruha göre değil.
2. tarihi yarımadanın üzerine sis inmiş. sol tarafta güneş iyice alçalmış. zayıflamış. dalgakıranda bir adet karabatak kanatlarını açmış kurunmaya çalışıyor. 'sayın karabatak, kurumaz öyle' diyorsun. o güneşte kurumaz. ama dinlemiyor. sen de onu dinlemiyorsun. o da sana 'o öyle olmaz' diyor. ama dinlemiyorsun. iki kanat açmışsın. biraz güneş tutar sanıyorsun. tutmuyor.
3. tuhaf bir asma tartı var. pek çok kefesi var. her kefede başka bir öğe duruyor. hiçbiri bir diğerini tartmıyor. ama tartıp hesabını vermek zorundasın. onu onla tartıp, şu birim cinsinden sonucu deftere yazman gerekiyor. ama tartılmıyor. hepsi sadece kendi ölçüsüyle. eski notlarına bakıyorsun. eskiden defterin sade ve temizmiş, hesaplar açık ve net. şimdi öyle değil.
4. bir yokuştan sabit bir hızla kayıyorsun. sonra geçmişsin. dönemiyorsun. aklına gelmiyor. sonra durman lazım. duramıyorsun. tutunmak gerekli. tutamakların nerde olduğunu biliyorsun. ama asla zamanında göremiyorsun. tutmak mümkün değil. yoksa senin ellerin mi uzanmamış? sabit hızla kayıyorsun. duramıyorsun, tutunamıyorsun, yakalayamıyorsun. hayat seni hiç beklemiyor. ağzın açık bakıyorsun. her gün yeni bir yılgınlık.
5. bir seri dolap var. hepsinin kapağı kapatılmış. bu öğe şu rafta durmalıydı, doğrusu buydu. şu öğe ise şu dolaba kapatılmalıydı, öyle olması iyiydi, bu öğeden korkuyordun, kapağını kapattık... bir ruh odanın ortasında sakin sakin oturuyor. sonra bu kapakları tek tek açmaya başlıyorsun. bazıları boşmuş, bazılarından uzun zamandır unutulmuş öğeler çıkıyor. bazılarını açmaya korkuyorsun. sonra odayı bir kenarından tutup devirecekmişiz. tüm dolaplarda ne varsa açık kapaklardan ruha çullanıyor. yapabildiğin tek şey var, yere kapanıp zihnini korumak.
6. yemyeşil bir bayır var. yüksek otlarla kaplı. eline bir adet pişmiş yumurta alıp zarifçe bayırdan yuvarlıyorsun. onu zarifçe yuvarlıyorsun ama otların arasında taşlar varmış. hırpalanıyor. hırpalanıyor. kırılmadık yeri kalmıyor. yemyeşil bir bayırdan keyifle yuvarlandığını sanıyorsun. oysa her tarafı ezilmiş, kırılmış, dağılmak üzere. ilerlemiyor. neden ilerlemiyor diye kızanlar oluyor. ilerlesin diye taş atıyoruz. bir şeyler diyor ama duymuyoruz.
7. bir film izliyorsun. karakterler uzun uzun susup yanlara doğru bakmaktalar. filmin kurgusu ne yapılması gerektiğini izleyenlere anlatıyor. izledikçe çatlıyorsun. bu karakterler niye öyle duruyorlar, niye yapmaları gerekeni yapmıyorlar diye sıkım sıkım sıkılıyorsun. filim basit. ne yapılması gerektiği ortada. karakterler yanlara bakıp susmaya devam ediyorlar. bunların derdi ne kuzum? yanlara bakarken ne düşünmüşler?
8. yumurta biçiminde mermer bir heykel kendi ekseni etrafında çok hızlı dönerek ilerliyor. yanına gidip elini sürüyorsun. birden yana kaykılıyor. ilerlemeye devam ediyor ama hassas bir dengedeymiş. etrafa bakınıyorsun, bir gören oldu mu acaba? itip devirsem mi acaba? öbür tarafından da ittirip düzeltebilir miyim acaba? tutsam dönmese ne olur acaba? kaçsam mı acaba?
-. eskiden, gençlikte, saygıyı ve itibarı önemli görürdüm. sanıyorum önemlidir de. önemlidir herhalde evet. ama aslında hayatta sevgi, bağlılık ve güven daha önemli. zaman makinesiyle gençliğe gitsem beni nası karşılardı acaba denyo gençliğim? benle dalga geçer miydi? istihza ile bıyıkaltından güler miydi? donuk donuk bakar mıydı?
-. tamam hayat karmaşık. ama aslında sorunlar ve çözümler gayet iyi biliniyor. çözümsüz, çıkmaz, kısır ve gereksiz öğelerin ayrıştırılması da zor değil. en azından kafada. neyin hangi derde derman olmayacağı falan hep biliniyor. neler yapman gerektiğini biliyorsun. kumanda masasına oturuyorsun. uzay çağında metanet tabletle dağıtılıyor. doktor erol bey, 100 mg metanet istiyorum. gemiyi uzay çağına taşıyacağım. berberime gidip kulaklarımın sivrisini kestireceğim. o da kulağımı okşuyor ve "nası yapalım?" diyor. bu gerçekten yaşandı. şefkat berberdeyse bile alınız.
10. sekiz.
11. bu böyle gidemez. gerçekten de.