Pages

August 19, 2009

delft şaşkını

bir yere gidiyorum ama.. birşeyler toparlamaya çalışıyorum, bir yerlere gitmeye çalışıyorum, rüyada gibiyim, dizginleri elime alamıyorum, ne enerjim var buna ne de zamanım.. sürükleniyorum, ruh sürüklüyor ve sürükleniyor..
uçacağım: ama tarihim belli değil, belli ama tümüyle anlaşılmaz sebeplerle bulanıklaşıyor, iyi o zaman biriki gün erteleyeyim, bütün yollar biriki gün ertelenmeli, şaşkınız, ayarlanmış olması gereken neler neler var bir dakika ayarlanmış olması gereken şeyleri henüz bilmiyoruz, bu yüzden bir tedbir olarak biriki gün ertelensek hoşumuza gidecek.. herşeyi ayarlamıştım ve şimdi gitsem bir şekilde herşey hallolacaktı, tamam gidebiliriz, telefon bekliyoruz, aramıyorlar, tekrar arıyoruz, aramamak için makul bir sebepleri oluyor ama tümüyle ihmal efendim, biletle görüşmek istiyorum, belki de havayolu firmasını tekrar aramalıyım yoksa aracı tur şirketini mi aramalıydım, yarım gün gecikme bütün hesapları altüst edebilir, tam gün gecikmem lazım.
delft guzel yer: ev bulma konusunda biraz gozum korktu.. pek bir sonuc alamadim simdilik girisimlerimden ama daha yeni basladim tabii.. ilk gunler icin beni misafir edecek 3 kisi cikti ve su an kalabalik bir evden sesleniyorum.. karnimi doyurdular ben de yemege yardim ettim esek degilim ya, pek yabanci hissetmedim dogrusu kendimi, beyaz yakali her yerde ayni iste... guzel bir evdeyim, cok guzel.. etkilendim, ilk basta isgal eviymis sonra belediyeyle oturup anlasmislar ve evi elden gecirmisler simdi ev bu insanlarin kurdugu vakfinmis, en son da avluyu elden gecirmisler.. bahcesi iki adet vakit gecirilebilecek mutfagi ve bir ust kat terasi var ve yandaki ev de ayni durumda yani aslinda iki ev ayni avluyu kullaniyor.. ben de bu misafirperverlik karsisinda actim hacibekir lokumlarindan bir tanesini.. diger evlere boyle comert olamayacagim diger kutularin sahibi var... bunun da vardi ya, neyse.. uzunca yurudum ortalikta, kaynaklarin yerini ogrenip haritada isaretlemeye basladim, giyecek yiyecek bisiklet nerde satilir..

kapilar ve ic karisiklik: 2408009_ oglenleyin bir ara butun kapilar kapanmis gibi hissediyordum.. ama simdi pek cok acilmis kapi var gibi.. yurumek hususunda da tuhaf bir gucluk icindeyim, yurumeyi unutmusum ve sokaklarda yuruyen bir tek ben varim.. bir bisiklet almaya calisiyorum, daha kolay olacagini zannetmistim, neyse ki herkes bir yerler oneriyor, yarin kanal boyunca yuruyup ikinci el esya satan bir dukkani bulacagim..
bugun engellilerin tamir edip boyayip sattiklari bisikletlere bakmaya gittim, engellilerin cesitli faaliyetler yuruttugu bir merkez bu ve enteresan tiplemeler karsiliyor insani!! fikir guzel ama bisikletler dandik ve pahali idi.. isler kotu gidiyordu, dukkanlar kapaliydi ve oda bulmak konusunda 'duwo' umut vermemisti.. duwo ofisindeki adam bana bu mevsimde cok talep oldugu icin isimin epiy zor oldugunu soyleyince ve buradaki butun islemlerim ev bulmakla dogrudan baglantili oldugu icin biraz icim sikildi.. (ama galiba en azindan ilk iki hafta icin bir yer buldum simdi..) n'apayim ortadogu marketini buldum, turkler isletiyordu, sonra buyuk kanalin kenarinda yedigim ulker kemali biskuvi ile icimi yumusatmaya calistim.. kampuste internete giremiyor olmam tatsizliklarin sonuncusu, sifre gerekiyor ve insan kaynaklari henuz benim islemlerime baslamamis.. islemlerim baslayinca internet ve printer icin bir sifrem ve bir kilitli dolabim ve kahve almak icin bir kartim ve diger kaynaklari kullanmak icin olanagim olacak.. ev bulmak zor olacak gibi ama ben buna hazirlikli degil miydim, belirsizlikler ve bunlarin bunyede yaratacagi dalgalanmalar da ongorulebilir seylerdi.. sabahleyin gidip de kapali buldugum telefoncularda 'lebara' karti aradim, bu bir sim sebekesi, ve cok ucuz, once icinde postane bulunan bir dukkan bana bunun bir nevi kontorunu satti, sonra bunun asil kart olmadigini anlayabildim!! sonra epiy arayip tarayip karti satan yeri buldum ve onlar da bana bir fiyatina iki adet sebeke verdiler!! benimle hollanda icinde saatlerce belese konusmak isteyen varsa birini verebilirim.. adamlar pazartesi 13e kadar acmiyorlar dukkanlari, iyi ediyorlar aslinda... delft guzel bir yer ve hava guzel ve oyle bir yer ki surekli fotograf cekebilirsin gibi ama cekmiyorsun cunku aslinda ozel degil, hissediyorsun.. her nasilsa.. oykuler ortaya ciktikca cekmeye basliyorum ama...

misafir oldugum binanin ve toplulugun oykusu: delft'teki ilk iki gecemi bu bloktaki bir evde geciriyorum.. ilk basta yukaridan uzanan kutle ortalikta yokmus.. aslinda o kutle etraftaki buyuk bir yapilasmanin parcasi ve oldukca yeniymis.. orada sadece buyuk bir temel kazisi ve kucuk bina varmis..
bir grup insan binayi isgal etmisler ve orada yasiyorlarmis, sonra butun bolgenin elden gecirilmesi gundeme gelince belediyeyle temas kurmuslar ve belediye de onlari muhatap almis.. bir vakif kurmuslar, bu vakif adina mortgage kredisi alip binayi belediyeden uygun bir fiyata satin almislar.. belediye de yatirimciyla bolgede insaatlara girismis.. binanin en ucundaki parcayi yatirimciya birakmislar ve yatirimci da onun uzerine fotograftaki cikmayi uzatmis!! bizimkiler binayi elden gecirmisler ve arka tarafa mutfaklar ve teraslar eklemisler.. binada yasayanlar belirli bir aylik ucret oduyor ve bununla mortgage odeniyor, ama kimse binanin sahibi degil, herkesin toplamda ne kadar odedigi belli, insanlar degisiyor ama hepsi vakfin uyesi kaliyor, mortgage tumuyle odendiginde evin onarimi icin yeni bir mortgage almayi dusunuyorlarmis... ama paranin bir kismini insanlara geri odemeyi de dusunmusler.. bir kac gun sonra vakfin genel kurulu olacakmis, hollandaca olmasaydi gelip takip etmek isterdim.. vakfin bir tuzugu var ve paralar nasil toplanacak borc nasil odenecek ileride neler yapilacak onlar yaziyor ve yonetici grup keyiflerince davranamiyorlar.. yani isgal evi olarak baslayan bir nevi kolektifin icine dusmus durumdayim.. benim kaldigim evde genelde geckince ogrenciler yasiyor (10 kisi) ve evde guzel bir uyum tutturmuslar, temizlik icin zorunlu gorevler var ve yemek icin isteyenler gonullu oluyor.. insan 7-8 gunde bir 10 kisiye yemek yapinca tabi epiy ozeniyor ve yaratici olmaya calisiyor, ilginc ve zengin yemekler yiyorum..

sophia'nın 'anti-kraak' masal evi ve uçan kazlar: kendisine bir gece misafir olduğum, sonra bisikletini ödünç alıp efenim kanallarının kenarında dumanlı soya sütlü karaçay içtiğim ve odasını boyamasına bir parça yardımcı olduğum sophia bu evde yaşıyor. iki kanalın arasında bir eski kanal pompası bekçisi evi. şimdi işgal edilmesin diye anti-kraak organizasyonu tarafından sophia'ya emanet edilmiş durumda..
sophia avustralyalı ve bir yarısı hollandalı olduğu için kalkmış kültürü tanımaya gelmiş.. masöz ve şiatsu öğretmeni.. aslına iç mimari eğitimi almış ve uzun süre stk'larda topluluk katılımı üzerine çalışmış ve tabi dünyanın acayip yerlerini gezmişliği de var.. bu avustralyalılar beni artık şaşırtmıyor, bunlar böyle..
gece gezmesi: bir instemming'e gittim, ev sahiplerinin bu kadar genç olmalarını beklemiyordum.. yani bir sürü oda ilanına bakıp allahına kadar particiyiz ve yaş ortalamamız 22nin altında kısımlarını görünce hiç dokanmadan diğer ilanlara ilerliyordum ama bu sefer mevzuyu anlamadan ve biraz da artık evsizlik paniğiyle işte.. neyse benim gibi yaşlıca bir italyan hatun vardı, hangi süper kahraman olursunuz sorusunda birden ayaklanınca ben de peşine takıldım, çıktık, hava kararıyordu bisikletimin farları vardı, bastım delftse hout tarafına, dev bir park ve ortasında göl var, uylenburg'a yöneldim, kalmayı planlamış olduğum kamp, sonra uzun uzun dolandıktan sonra tren yolunun öbür tarafına geçtim.. pazar gecesi olduğu için tenhaydı ve akşam uzuun uzuuuun oluyor bu mevsimde.. ağaçlar ormanlar tarlalar aciyip aciyip seslerle beni yoklayan göçmen kuşlar kanallar ve güzelim konut alanları... hollanda'nın bu mevsimde çok güzel olduğunu ve bu duçların bu ülkede iyi iş çıkardığını belirtmem gerek..
hollanda'yla ilgili herşey: artık bir bisikletim var, geçici de olsa bir evim var, bildiğin hollandalı evi, süpermarketten alışveriş yapıyorum, haaring yedim, haftasonu deniz kenarına gittim, bir numaralı tramvayı biliyorum, 14 numaralı bisiklet rotasını takip ettim, geceleyin cangıl gibi parklarda geziniyorum, kapımı sürekli kilitli perdemi açık tutuyorum, bürokratik işleri yürütmeyi öğrendim randevumu alıyorum tatlı tatlı gidiyorum, her yerde saatinde oluyorum, internetten ikinci el alabiliyorum ve ikinci el ve ucuzluk marketlerinin yerini biliyorum, gelmeden önce aklımda olan şeyleri bir bir yaptım, şaşkınlık devresini atlattım, bu paketi kapatacağım.
yollar: herşeyin yolu var. arabanın, bisikletin, trenin, tramvayın, otobüsün, atlının, köpeklinin, çocuklunun, aranırsa bulunabiliyor, yanyana uzanıyorlar, sonra bir tanesi ağaçların arasına sapıyor bir diğeri yolun karşısından devam ediyor, maceralı..
kanallar: çeşit çeşit kanal varmış ve bunların isimleri farklıymış, ama bu ince nüanslara vakıf olmak için biraz zamana ihtiyaç var.
bisikletler: insanlar yaya gezmiyor. gazelle markalı bir bisiklete biniyorlar. bu bisiklet gerçekten zarif ve yüksek, aynı hollandalılar gibi, hollandalılar dünyanın en uzun milletiymiş, öyleler, ve her şey çok özenli burada, gösterişli değil ama bir zenginlik ve düzgünlük herşeyde var.. herşeye özenmişler herşeyi uzun düşünmüşler, her şeyi planlıyorlar ve bu süreçte herkesin rızasını almaya çalıştıkları iddia ediliyor, bir örneğine şimdiden tanık oldum.. şimdiden yazacak bir sürü notum var.. ama halen bu akşamki bisiklet gezimin etkisindeyim.. bir güven hissi var, bir kasaba yaşantısındayım, ama çok da hareketli, her gün orda burda bir konsere bir gösteriye bir pazara rastlamak, bir tramvaya binip büyük kente gidivermek.. den haag'ın merkezinden geçtim de ne güzeldi.. orada daha bir heybetli yapılar var.. ama dev arabalar yok, bir mütevazılık hakim bütün zenginliğe rağmen.. anlatmak zor bu hali.. soylu bir alçakgönüllülük, bazen can sıkıcı olabilir ama iyi yine de.. çok düzgün. ama çok güzel.
kiraladığım ilk ev bu sokakta..

rijswijk yolları
okyanusta herşey yasak, kiteboard hariç, bir de çukur kazmak?

sabah böyle uyanıyorum (tabii hava güneşliyse)

aslında bu delft'teki en döküntü oda olmalı.. ama epiy toparladım, keyifli takılıyorum şimdi, büyük mavi koltuk güzeldi ama kullanamıyordum, onu yukarki odaya naklettik (allert inanmadı başarabileceğimize ama biz inandık..) rahat insanlar, ev arkadaşlarım, doktora öğrencileri ikisi de.. biri evin sahibinin oğlu.. bu da evin döküntülüğünü ve kiranın ucuzluğunu açıklıyor...
delft'in en döküntü odasına başımı sokmak: üç aylığına bir evim, evde döküntü bir odam, kullanabildiğim bulaşık ve çamaşır makineleri, hızlı internet ve iyi bir bisiklet pompası.. tamir edilmesi gereken bir bisiklet, görüntüden ciddi biçimde feragat edilerek çalıştırılabilen bir maya, ve nihayet girişilebilen çalışmalar... bütün bürokratik başvurular yapıldı, ve herkesle tanışılıp görüşüldü.. derslerim başlıyor.. haftaya istanbul'dayım o zaman, yeter çünkü..

August 10, 2009

balkan yollari 3

0608009 karadag-bosna siniri: buradaki zamanim azaliyor ve uzuluyorum.. cok mu egleniyoruz? gerektigi kadar egleniyoruz.. cok mu keyifliyiz, epiyce keyifliyiz.. cok sey ogreniyor muyuz? yeteri kadar ogreniyoruz.. biraz daha dinlenmek isteyebilirdim.. grubun surekli yenilenmesi, gectigimiz yerlerin surekli yenilenmesi bana iyi geliyor ve gittikce kalabaliklasacagiz, turun sonuna yaklastik.. nasil donecegimin planlarini yapmaya basladim ama gercekten daha uzun kalmak isterdim.. burada uzun turlara cikmis veya uzun turlarda olan arkadaslar var, yollarda uzun turlara cikmis bulunan insanlarla tanisiyoruz.. belki bana da yillar suren bir gezi gerekiyor.. ama ben yillar surecek bir calismaya dogru gidiyorum.. olsun yine de degisiklik olacak ve keyif alacagim diye dusunuyorum... gundelik ingilizcem epiy zayifmis onu gelistiriyorum.. herkes dunyanin her yerinden olunca herkes baska bir ingilizce konusur gibi ama alisiyorsun... bugun bir kanyondan bir baraj golunun kenarindan dogru ilerledik.. yol tunellerle doluydu ve bir tunele giriyorsun tunel bir yana kivrildigi icin hic isik yok, konvoy oluyoruz, bende kafa feneri var ama yeterli degil onunu gormeden suruyorsun.. arabalar geliyor korkuyoruz tabi ama sonra isik beliriyor gozlerimi isiga dikiyorum sanki hic yaklasmiyor gibi gidiyorsun gidiyorsun.. sonra ferahliyorsun ortalik aydinlaniyor.. sonra sol tarafta yemyesil gol var iki yanda dimdik duvarlar yukseliyor ve yukarilari dumanli ve japon resimlerindeki agaclar bu yamacalara yerlesmis.. baraja veya bir kopruye varinca durup fotograf cekiyorsun..
0708009 bosna: aslinda republika srbska'dayiz.. bosna'da uc bolge varmis biri bu sirp republikasi ve iki ayri bolgeyi ve topraklarin yaklasik yarisini kapliyor.. bugun nehirlerin kavustugu yere indik.. piva ve tara birlesip drina oluyor.. su masmavi ve berrak.. sonra siniri gectik ve bu kampa geldik.. barkan bize bir meditasyon calismasi yaptirdi.. nefesimizi dinlemeye calistik.. drina'nin kenarinda.. nehrin ustunden bulut kalkiyordu ve arada yagmur ciseliyordu.. bu aksam yanya'yla kurufasulye pilav ve salata pisirdik.. ama bu geceki kamp secimimiz yanlisti.. kamp eglencesine maruz kalmaktayiz ve yarin erken kalkmaliyiz.. buyuk bir grup olarak yerlestigin zaman tekrar hareketlenmek kolay olmuyor.. israr etmiyorsun.. gruba yeni katilimlar var ve andrea bize yeniden katildi, gittikce kalabaliklasacagiz ve sonra en guzel zamanda ayrilmam gerekecek.. kendimi yorgun ve uykulu hissediyorum.. belki gunduz gunduz azar azar icilen rakiyalar yuzunden? bugun bir oligark bizim kaldigimiz yere indi, helikopteriyle, rusya'nin 6. zengin insaniymis.. buralarda yogun rafting turizmi var.. biz de bir restoran-kamping-rafting mekanina siginmistik gece icin.. restoranin sahibi de bizi epiy agirladi.. sonra pinpon oynadik.. pek biketour tarzi degil belki de ama bu yil biketour biziz.. simdi daka diye biri aramiza katildi.. adi onceden de telaffuz ediliyordu.. geleneksel biketour ruhunun savunucusu saniyorum.. what is biketour anyway? bunun icin web-sitesine bakmali.. bu yilki grup olarak biketour tamamen biziz demiyorum.. baska seyler de var.. nakledilen ve bir gelenek olusturan fikirler var.. yirmi yillik bir gecmisi var bu turun.. ve bizi etkiledikleri surece bu fikirler de biketour'un olusumuna katiliyor.. bugun marcha bu yil insanlarin 'normal' olmasinin hosuna gittigini soyluyordu.. insanlar oldukca normal, dogru bu..
1208009 donus yolu:sarayevo'da gruptan ayrildim.. daha dogrusu ayrildik.. grup gittikce kalabaliklasiyordu yaklasik iki haftalik bir yol kalmisti.. biriki gun daha devam edebilecegimi hesapliyordum ama donus yolu dusundugumden daha cetrefilli gorundu.. biraz hesap yaptim ve uzatmadan sarayevo'dan donuse gecmenin iyi olacagina karar verrdim.. ispanya taraflarindan binbir guclukle sarayevo'ya gelip gruba katilan bir ebru var.. yolda cok yorulmus ve tekrar zorluklarla tek basina istanbul'a donme fikrini kaldiramiyor.. boylece dun ogleden sonramizi istanbul'a donus alternatiflerini incelemekle gecirdik.. bu arada da sarayevo'daki eylemi kacirdik ama cok da uzgun degilim.. yerel bir stk'nin atiklarla ilgili kampanayasi kapsaminda bir film gosterimi icin flyer dagitilacakti ama havanin yagmurlu olacagi biliniyordu ve yerel ngo pek hevesli degildi.. sarayevo'nun havasini degismemis buldum, hosuma gidiyor.. uc gece kent merkezi yakinindaki bir kampta geceledik gunduzleri esyalari toplayip yanimizda surunduruyorduk..bu sabah iyice kalabaliklasan grupla tek tek sarilip vedalastik, sonra arkalarindan su dokup onlari ugurladik ve gidip sirbistan transit vizemizi aldik.. bascarsida bir kelle paca corbasi icip (!) sirp bolgesindeki dogu otogarinin yolunu tuttuk.. sarayevo'da korkutucu bir trafik akisi var.. yayalar icin iyi zira tramvay ve troleybus hatlari kenti katediyor.. uzun ve ince ve uzun bir kent sarayevo.. bir gece yemekten ve circle'den sonra kino bosnia denen mekana gittik bir sevdalinka konseri olacakti, gec kalmisiz ama herkes mekanda oturup keyifle icmeye devam ediyordu bir kabare ortami vardi.. biz de biraz takildik.. insanlarin havasi hosuma gitti.. sonra ciktigimizda bir yigin insanin akin akin sokaklardan ayni yone aktigini gorduk.. harri mata hari konserinden dagilmis olsalar gerek.. evet belgrad'a dogru gidiyoruz bisikletlerimizi yukuyle birlikte yukledik iyi oldu.. bir grip kirikligi var, son gunler yagisliydi ama artik dert degil.. butun grup yolda simdi.. gruptan ayrilmak kolay degildi..
_workshoplar: yolculugun hayhuyu icinde workshoplara yeterince vakit ayirabildigimizi soyleyemem.. herseyi birarada yapmak istiyorduk.. bisikletle yolculuk tek basina buyuk ve zaman isteyen bir ugras.. yolu bulmak rotaya karar vermek ve zorluklara ragmen keyfin pesinden ayrilmamak.. surda burda durmak bir kahve veya bira veya rakiya icmek.. muhabbete ve turizme de zaman ayirmak istiyorduk tabiy.. 3-4 gunde bir dinlenme gunu olmasini kararlastirsak da genelde bunlar yarim dinlenme gunlerine donusuyordu e bisikletler temizlenipp tamir edilecek eksikler giderilecek dinlenilecek kitaplar okunacak notlar tutulacak bir yandan gorevler devam ediyor yemekti bulasikti.. zaman geciveriyor.. karadag'daki rafting kampinda bir yugoslavya workshopu yaptik, bosna'da terkedilmis otelde daka ve isabella bir bosna atolyesi yuruttuler.. icinden gectigimiz yerlerin politik ve beseri durumunu biraz daha iyi kavrama cabasi.. bosna atolyesinden sonra yoldan 24er adet topladigimiz agac dallariyla ilk sepetlerimizi orduk, bu islerden andrea anliyor.. ayrica saman ve toprak ev yapiminda calisiyormus sezonluk olarak.. circle'lerde cok derinlemesine tartismalara girmekten kaciniyorduk zira gundelik rota su bu konulardaki grup tavri ve gorevler epiyce zaman alabiliyor.. ama her zaman her konuyu daha kucuk gruplar olarak tartismak mumkun..
_yarayisli aygitlar ve teknikler: mesela isvecli nils mogolistan'a sibirya'ya ya da bilmem hangi uzak ve soguk ulkeye yaptigi iki aylik yolculuklardan donusunde checklistine bakip sunu kullandim bunu kullanmadim diye isaretliyormus, gerekmeyenleri sonraki yolculuga goturmeyebiliyormus.. daka'nin cebe sigacak boyutta bir portatif torba dusu vardi su doldurup bir yere asiyorsun. istersen gunese koy isinsin, harika bisey.. marcha'nin kassan cebe sigacak bir hamagi, mauriz'in kapakli bir yemek kabi vardi, iki tane tabagin oluyor ve yolda buldugun meyveyi sebzeyi ya da sonra yemek istedigin yemegi koyabiliyorsun cok lazim.. bu gune kadar nasil sadece tabak tasimisim !? mesela sisme matlardan sikayetci olanlar var, favori mat gri tuplerden olusur gibi gorunen matlar.. herkes o kadar farkli yol yordam ve esyalar getiriyor ki sen de diyorsun bir portatif cambazlik seti alayim da ip ustunde yuruyeyim kamp yaptigim yerlerde!!
1408009 mecidiyekoy: eve donmus cuma namazi dinlemekteyim.. mecidiyekoy'u degismemis buldum, sevinmedim uzulmedim.. sarayevo'dan otobusle belgrad'a gectik.. istasyondan tren biletimizi almis elde harita garin kapisinda bakinirken iki bisikletli kiz geldi.. yardim lazim mi dediler.. dedik hostel ariyoruz.. bizim bildigimiz yakin bir hostel var digerleri biraz yokus dediler bizi alip goturduler.. komisyoncu zannettim ama sonra gece arabayla bizi alip bira festivaline goturduler.. festival pek dandikti ve cok kalabalikti.. neyse belgrad da gece hayatiyla meshurmus.. hosteldeki festivaldeki uc bes sohbet biriki yudum bira.. belgrad maceramiz bu kadar.. fazla bile.. sabah erkenen yuklenip gara gittik.. sofya treninin bir kopmartmanini kapattik iki kisi ve bir yigin canta.. tren oldukca dandikti ama rahatimiz yerindeydi.. manzaralari seyrederekten uyuyaraktan vakit gecirdik.. bosna hemen tumuyle daglikti ve yasam ve yollar vadilere dagilmisti.. sirbistan'da ucsuz bucaksiz bir ova basladi ormanlar ve misir tarlalari manzarayi kaplamisti... sonra bulgaristan'da hem ovalar hem daglar vardi.. aksamustu sofya'ya varinca bir saat bekleyecegimizi soylemislerdi ama varir varmaz bir adam mister istanbul diye telasla yakamiza yapisti apar topar bisikletleri yukleyip kosa kosa bir perona geldik.. trende bisikletleri nereye yukleyecegimizi anlamaya calisirken adam da benden 20 euro istemekteydi.. 1 yuro 20 sent vardi cebimde verdim.. 10 dakka 5 yuro 10 lira 20 lira diye diye bekledi keh keh.. aslinda adam bizi hakkaten trene yetistirdi yoksa biz agir agir treni kacirabilirdik.. 20 dakka vakit varmis yaklasik.. bisikletleri indirmek bindirmek peronu bulmak derken aslinda fazla bir sure degil.. belgrad'dan kesilen bilet yatagi kapsamiyormus ve anlasilan diger vagon da istanbul'a kadar gitmiyormus 15er yuro daha verdik yatak icin iyi de oldu en azindan turkiyeye kadar yatip uyuyabildik ama turkiye'de demiryolu o kadar kotu o kadar kotu ki o kadar kotu ki.. nasil sallaniyor nasil hopluyor nasil tokatliyor.. gerci ben yine de uyudum.. ulkeye girince rahatlayacagimi saniyordum ama bir turlu giremedik cunku gece vakti sinirda pasaport damgalatmak uzere polis memurunun gelmesini bekledik sonra gumruk falan derken uzun surdu.. bu yolculukta o kadar sinir gectim -ki bazilari oldukca dandik ulkeler ve kimsenin sallamadigi sinir kapilariydi- hicbirinde boyle sacmaliklar yasamadikti.. o ara anladim ki pek de ozlemis degilim ulkeyi..
_bisikletle gezmek ve orada burada kamp yapmakla trenle ve otobusle gezip hostelde kalmak o kadar farkli ki.. sonra trende otobuste hostelde yolda insanlarla tanismakla ne icin biraraya geldigini nasil duyarliklari oldugunu bir parca bildigin insanlarla birlikte seyahat etmek o kadar farkli ki..
1808009 mecidiyekoy: bu pakete yazacak bir sürü şey kalmış gibi.... ama bu pakete ait olmayan birşeyler yazarak kapatacağım.. insan ufak tefek kararlarının pek çoğunu hatalar olarak algılayabiliyor.. sonradan.. çok da önemli değil bu, hayatın işleyiş tarzına uygun, deneme-yanılma ile hızlı çözümler üretiyoruz.. ve yolumuza gidiyoruz.. önemli farklılıkları bulunan alternatifler üretmeyecek kararlar için uzun uzun bekleyemeyiz..
sonra, bazen de büyük hatalar yapıyorsun... yani bazı kararlarını büyük hatalar olarak algılıyorsun.. ben bu hatalardan birini 2,5 yıl kadar önce yaptım. yani şimdi öyle kurguluyorum. sebeplerim vardı o zaman.. karşı gelemediğim akıntılar da vardı.. ruhu sürüklediler.. şimdi hayatım yanlış yöne gidiyor. yanlış oldu. ups!