Pages

July 23, 2009

balkan yollari 2

2107009 durres_oglen: burasi fena halde turistik bir yer ve bundan sonra italya'nin bir takim ihtiyaclarini karsilayacak endustriyel bir bolgeye de kavusacakmis.. porto romano denen bir yerde insa edilecek bir termik santrale karsi flyerlar dagitmak ve bir film gosterimine katilmak uzere buradayiz... dun aksama kadar bir temizlik eylemi yapilacakti kumsalda ama onceden yeterince iyi konusulmadigi icin kumsalda torbalarla butun kumsali temizler ve bir yere varamazken kendimizi bulduk.. herkes aslinda eylemin daha ziyade insanlara cevre meseleleri icin semptaik bir bakis ve ornek kazandiracak bir sov oldugunu dusunuyordu ama insanlari isin icine nasil katacagimizi bilemedik.. gelip yardim eden cocuk bile olmadi ve biz de kumsalin kalabalik bir kesiminde dolanamadik cunku gercekten temizlemeye daldik oysa bunun orta vadede bile fazla anlami yoktu sonucta copler dunyada duruyor ordan oraya nakledilmesi o kadar buyuk bir basari degil ve bu piknik ve sayfiye alani o kadar coplerle doluydu o kadar coplerle doluydu ki... sonra toplanirp durres'e dogru yola ciktik.. ormanin icindeki toprak yoldan devam ettik ve plaj tesislerini gectik, gunes alcaliyordu sonra kumsala paralel gittik ve tepelere dogru tirmanmaya basladikca yol da bozuldu.. ama keyfimiz yerindeydi treylerlerin tirmanmasina yardim ede ede yukseldikce gunes alcaldi ve manzara guzellesti.. sonra tepede bir koruganin ustune oturdum ve gunbatimini seyrettim ve bogurtlen yiyorduk yavastik ve yol cok kotuydu ama bu yollar insani hep odullendiriyor.. koyler arasindan geciyorduk ve acelemiz yoktu.. sonra hava kararasiya dogru asagiya inen asfalta vardik ve bir kamp yeri aramaya basladik bir seri denemeden sonra kumsala vardigimizda hava nerdeyse kararmisti ve sular biraz yukselmisti, kumsal islakti ve issizdi ve nerede kalacagimizi bilemiyorduk ve sora biri kumsalin ileride genisledigini kesfetti ve baskalari sag taraftaki alanin kuru oldugunu.. hemen yerlestik ates yandi ve yildizlarin altinda sivrisineksiz bir gece... artik goge bakinca draco'yu, ustuste gelen uranus ve neptun'u, sagittarius'u, cassiopeia'yi, kocasini, kucuk buyuk ayilari, kutup yildizini, yengeci bulabiliyorum..
2307009_tiran_oglen oglen cimlere serildik:bugun tiran'dayiz bir nevi eylem gerceklestirdik uzerimizde bir takim tisortler ve posterler ve tabi bisikletlerimiz ve yukumuzle tiran'in yeni kavustugu bisiklet yolunun promosyonu icin gurultu ettik aslinda bisikletler anlasilan bu yolu otobuslerle paylasacak nasil olcak bilmiyorum...
bir takim sorular ve sorunlar var tabi.. dunden once biraz gerginlesiyordum ve dun de biraz yorgundum ama sonra preja denen koyde kaldigimiz kaledeki restoranda ictigimiz rakiyalar (bir nevi votka raki degil) ve guzel muhabbet ve sonra cadir icinde gecen rahat uyku ile biraz kendime geldim yine de biraz daha fazla uyusak hosuma giderdi... dun preja'daki kalede manzaramiz iyiydi, yukari oglen sicaginda tirmanmak zorunda kaldik ama sonuc iyi oldu ve etrafi seyretmek icin durbun bile vardi.. uzakta tiran'i ve hemen onumuzda tiran havaalanini goruyorduk... yikandik. oh. yikanmak. dadlu su. oglen ve aksam ates yakmadan soguk salata ve mezelerle idare ettik.. perma kultur projesini tetkik etmek uzere buraya gelmistik ama bu gelisim projesi icinde henuz o konuda birsey ortaya cikmamis anlasilan bu bolgede bir pilot uygulama icindeler ve eko-turizm uzerinden bolgeyi kalkindirmaya calisacaklar ve hukumet de destek veriyor ve green agenda ise `kapasite insa etmeye` odaklanmis..
dunden once bizi durres'te agirlayan kizla biraz arnavutluk'un politik durumunu konustum... sali berisha iktidarini surdurmekteymis ve italya'yla iliskiler yogunmus ve berisha bekleneni verememis isler daha iyi olabilirmis... iste durres'te termik santralin insa edilecegi porto romano'ya gittik, kumsaldaki ucbes kisiyi yakalayip tepelerine coktukten sonra durres'e dogru yola koyulduk ve yolda bolge halkina flyerlari dagittik.. biraz komik oluyor ama bir nevi temas kurdugun icin de iyi hissediyorsun sonra iste biraz guleryuz biraz tarzanca iste biseyler anlatiyorsun.. halkin bir kismi konudan haberdardi ve termik santrale tepkiliydi sonra filmin gosterilecegi kalabalik promenadda da bir miktar flyer dagittik sonra film orda kendi basina oynadi ve biz de oturup yemek yedik... burada simdiden uc ya da dort eyleme katildik. hicbiri birseyler yapabildigimiz hissini yaratamadi bizde. yani turun temasi 'stop climate change' ve bunla ilgili hicbir temasimiz yok bir flyerimiz bile yok hala yolda dagitacak sadece bisikletli seyahat tarzimizin promosyonunu yapiyor gibiyiz simdilik.. biseyler yapmak uzere yerellerle temas kuruyorsun ve onlarin gosterdigi cizgide ilerliyorsun ama ne biz haziriz ne onlar... iyiniyet ve enerjimiz biraz havaya gidiyor.. yine de insan biraz farkindalik uretmek ve sempati kazanmak icin birseyler yapiyor olabilecegimizi dusunuyor.
...:
_eko-hayat: izledigim kadariyla bu eko yasam konusunda ortalama bir yerde duruyorum.. cok dikkatli ve ilgili olanlar var ama azinliktalar.. o yuzden gidip sinkov muadili birseyler ve normal dis macunu aldim ve beyaz sabunumu daha ferah kullaniyorum.. neyse en azindan organik ve organik olmayan copu hatta mumkun olursa geri donusturulenleri ayri toplayip uygun bicimde ait oldugu yere kavusturmaya basladik.. tutumluluk konusunda fena degiliz ama cop uretiyoruz biraz. aldigimiz bir cok seyin ambalaji var ve aslinda cogu zaman markete bir canta ya da fileyle gidip torbasiz donebilmek mevzularina akil erdiremiyoruz..
_gidenler gelenler: bir grup arkadas gitti ve bir kisi geldi, ilginc bir kadin alman asilli ve ingiliz gibi ve ingilterede bir nevi lobicilik kurulusunda ccalisiyorlarmis ve temel hedefler ingiliz parlamentosunu etkilemekmis, diyor ki bir catismayi cikmadan engellersen 1lira harciyorsun ciktiktan sonra guc yoluyla cozmek icin 1000lira, bu fikri yaymaya calisiyorlar iste.. tartismalarda gordugum kadariyla politik gorusler acisindan burada biraz radikal kaciyorum. biraz saskinim... cogunluk benim dusuncelerimden ziyade mesela turk medyasinin akil insanlarinin konusmalarini daha makul bulurlarmis gibi geliyor... mesela yarden var israilde 3 yil askerlik yapmis ve bir ekip komutaniymis simdi onun davranis tarzina sinmis bir sey var adam islerin bir emir komuta zinciri icinde etkili bicimde yurutulebilecegini biliyor ve bu besinci biketour'u ve islerin daha organize olmasini istiyor ve yanya da iyi liderin iyi birsey olabilecegini dusunuyor, ama ben de dusuncelerimi aciklamaya calisiyorum, pek cok girisim bu yuzden akamete ugruyor, cunku katilimcilarinin mali degil sadece askerleri var ve nereye kadar gidecek ve zaten ahlaki olarak da dogru degil.. butun etkisizligine ve belki verimsizligine ragmen yatay ve rizaya dayali orgutlenmeyi ve yasam surdurmeyi denemeye devam etmek lazim...
_arnavutluk'un hali: hizla kalkinmaya calisan bir ulke.. diyorlar ki 50 yil ilerleyip durdugumuzu saniyorduk sonra bir anladik ki hic yol almamisiz ve simdi kosturarak ilerlemeye calisiyoruz,, kentler ve yollar santiye halinde iste bizim ulkeyi fazlasiyla andiriyor.. plajlari ve ucuzlugu ile italya ve sirbistan icin yeni tatil cenneti olma potansiyeli var.. orda burda sosyalist donemden kalma bloklar var 3-4 katli ve dokulmekteler ama bir havalari var ve yeni binalar da pitrak gibi heryerde... trafik cilgin gibi ve her tarafta mersedesler..
2507009 iskodra:simdi nihayet serince bir havada bol bol akan bir suyun kenarinda iskodra golune yani tatli suya yakin, yani kuzey arnavutluk'tan cikmaya yakin ve yesillikler icinde ve serin demis miydim nem de hissedilmiyor, yemek pisecek, atesimiz var, tekrar kavustugumuz arkadaslar var ve aramiza yeni katilan yolanda var.. yani hep beraber keyfimiz yerinde.. birbirimize ve biketour'a bir ara verip turistlik etmemiz iyi oldu... kendimi ruhen yorgun hissediyordum... sadece sicak ve verimsizlik.. sonra tiran'daki guzel ve islek hostelde portakal agaclarinin altindaki bahceye oturup gecelere kadar arnavutca flyeri duzenledim, iyi geldi... sonra da tulumumu serip portakalin altinda uyudum.. sabah sallana sallana cikip hizlica asagi-kruja'ya gittik bisikletleri birakip flyerleri cogaltip arnavutluk'un milli kahramani iskender bey'in osmanli'ya direndigi sonra da epiy zaman osmanli hakimiyetinde kalan kruja'ya cikmak.. bir kale var kalede yepyeni bir ortacag satosu var ve o skenderbeg muzesi, ama ayrica bir osmanli mahallecigi bir carsi mutevazi ama keyifli bir cami bir bektasi tekkesi ve muthis bir konakta guzel bir etnografya muzesi var... sonra bir retoranda yemek yedik ve bu gercekten yaptigimiz birsey degil ve biftek yedim ki bu da yaptigimiz birsey degil.. sonra fazla bir yol gidemeden kruja'nin kumsalina indik, iner inmez yanya bir sahil tesisine oturdu ve oranin isletmecileri ve tatilcilerle muhabbet sarkilar turkuler, su vardi, orada geceledik artik.. bugun sabah da batakliklar arasinda zor ama guzel toprak yollarla basladik.. sonraa bogurtlenli koy yollari.. arnavutluk'un ana yollari iyi ama cok islek ve tehlikeli ve bazilari hakketen tatsiz ve koy yollari ise toprrak ve genelde pek fena... bu arnavutluk sicagiyla ve nemiyle bizi yordu ve tabi benim icin yeni bir sey de yok hep turkiye'nin orasinda burasinda gibiyim.. makedonya'daki gibi turkce konusmuyorlar ama ben onlarin konustugu dili biliyor gibiyim... iskodra yolunda gunes alcalmisken diger arkadaslari yakaladik ve uzun molalar vere vere, dondurma ve 4 kelime almanca karsiliginda ismarlanan biralar... treyleri birakacagim artik sikildim kontrol etmek zor oluyor...
_2607009_ kamp yerimiz harika gorunuyor kuvvetli bir kontrast var.. bu sabah kuvvetli ruzgar (ve cadirimin iki kapisi) yukselmekte olan gunesten beni simdilik koruyor.. yemek temizligi gorevi ustlenmistim ama gece erkenden yattigim icin dunden kalan biriki parca bulasigi sabah bu yesil ve mavi manzaraya karsi yikadim.
_durres'te kaldigimiz yer kentin biraz ilerisinde terkedilmis bir askeri alandi.. ortada cam agaclarinin altinda havuz gibi birsey vardi ki bir top bataryasinin kalintilari oldugunu cikarsadik.. sonra nils ortadan kayboldu ve uzun sure sonra geri geldiginde bizi de cagirdi ve bataryanin etrafinda bir galeri vardi ve galeriye giriyorsun ve oraya buraya giden tunellerle ve odalarla karsilasiyorsun. bir tanesinin cikisina kadar gittik digeri camurluydu sonuna varamadik...
_bugun biraz serbest zamanimiz var 6daki toplantiya kadar.. nils'le iskodra'da wi-fi avina ciktik (ve bulduk ve buzlu kahve esliginde bunlari yaziyorum).. bu vesileyle iskodra sokaklarinda turladik biraz.. iskodra diger arnavut kentleri gibi.. burda ama daha bir orta avrupa stili bir eski kent duruyor.. sosyalist donemin eglenceli bloklari da butun kohneliklariyla yerinde ve kentin hay huyu da tamam... internetten sonra iskodra golu kenarindaki plaja gidip yuzecegiz harika bir su var..
_bu sitemiz: http://www.ecotopiabiketour.net
2707009 karadag: iskodra golu yakinlari:bir agacin golgesine sikistik ve bu hosuma gitmiyor.. ruhsal bir yorgunluk cekiyorum... gunlerdir bi suru insanla tanisip karsilasiyoruz, kaldigimiz yere gelen gidenler, konuklarimiz, rastlayip yemege davet ettigimiz bisikletciler, turumuza hergun katilmakta olanlar... aslinda bu benim sevecegim bir durum olmaliydi.. ve aslinda yorgun olmamaliydim iyi besleniyorum ve bakinca keyfim yerinde.. tahammul esigim asaglarda.. su anda yarim metre yanimda donen samataya katilmak isin hicbir istek duymuyorum.. biraz da yoldan bahsedeyim, arnavutluk biter bitmez hersey degisti.. insanlar ingilizce konusuyorlar (ama aslinda hala arnavutlarin yasadigi koylerden geciyoruz ve beyaz keceden arnavut serpuslu osmanli mezarlari gormekteyiz), binalar ve koyler cok daha derli toplu ve guzel, iklim cok daha ferah, yollar guzel... arnavutluk balkanlardaki bir turkiye gibi.. karadag'da yollar inisli cikisli ve dagli tepeli ama manzaralar da guzel ve basiyoruz cikiyoruz bir de iskodra golune erisebilsek yeniden ve yunabilsek ve elbiseleri yikayip ferahlayabilsek.. cok milliyetli ve cok dilli ilginc kadin isabel bizi bu agacin altinda yakaladi, kruja'da ayrilmistik ondan, inanmak mumkun degil.. herhalde bir araba tuttu ya da otostop yapti diye dusunuyorum.. sven de iskodra sokaklarinda gorulmus ama anlasilan gruba tekrar katilmak konusunda istekli degil.. eglenceli kislik ondrey bir cocugu olacagini ogrendigi icin aramizdan apar topar ayrildi.. iskodra'nin diger arnavut kentlerinden fazla farki yok.. tarihi merkezi biraz duruyor cok etkileyici olmasa da sevimli..
karadag_ iskodra golu tepesindeki koyler: bugun biraz gerildik, yol hakkinda, erken kalkmak hakkinda, bir karara varip sonra hemen degistirmek hakkinda.. isin ilginc yani ben baya rahat tarafta yer aliyorum.. yani aslinda erkenden kalkip sonra da kahve molasi icin iki saat durunca benim de canimin sikildigi oluyor ama bir sekilde gruba uyuyor ve havami buluyorum.. koyluler muthis misafirperver burada heryerde bir eve bir sey icin girmeyegor hemen oturtup bir rakiya icirtiyorlar.. kestane agaclari ve belime sempatik tekmeler atan koyluler!! ilerlemek zor..
3007009 crnojevica: karadag cok guzel.. uc gundur gectigimiz yollar daglar manzaralar iskodra golu ve koyler.. bol bol tirmanis vardi yolda ama cikiliyor iste.. sonra koyler ve tepeler arasindan ilerleniyor bir acikliga variliyor ordan manzaraya bakiliyor sonra iniyorsun tekrar gol seviyesine bir pinar var buz gibi yuzuyorsun atesiniyakip patatesleri icine atiyorsun sonra bir sis kebap yapiyorsun tabii sebzelerle.. aksam olunca da ise tekrar el koyup bir pilav yaptim sade pilav a.s. yeter lahn herseyi herseyle karistirdigimiz.. voyvodinali bisikletci bir misafirimiz vardi ates basinda, genelde dag rotalarinda turluyormus ve koylulerle yerel efsaneler hakkinda konusuyormus.. bir gol varmis ve butun koyluler oradan korkuyormus ve cesitli efsaneler varmis orasi hakkinda.. bugun bu koydeyiz yola cikip podgoriza'ya varabilirdik ama ben mekanin guzelligini (ve pinarin serinligini) gorunce podgoriza parklarinda sefil olmak yerine aksamustu yola cikmak isteyebilecegimi bildirdim circle'da sonra hemen herkesin aklina yatti bu. etraf isaretli trekking rotalariyla dolu ve belki bir parca yururuz diyoruz kahvaltidan sonra..
1434 karadag saati: dun devasa kestane agaclarinin altindaki onca tartisma ve biraz da gerginlikten sonra bir ogle yemegi yedik, onceden gitmek isteyenler gitti, sonra ben bulasigi yikadim treyleri yukledim ve toplanip yurudum ve manzaralari sag yanina yukleyen o guzel, yuksek ve dar yoldan treylerle birlikte savrulmaktaydim ve frenlerim tutmuyordu... sonra biketour isaretleri beni bir nevi plaja getirdi ve bizimkiler harika bir kamp yeri bulmuslardi golde bir ada vardi adaya dogru yola ciktim nihayet uzun uzun yuzdum ama ancak yariyola varabildim ada uzakti.. geri dondum ama iyi geldi.. aksam matimi sert zemine serip uyudum, bunun icin cift kat mat tasiyorum degil mi.. rahat bir uyku uyudum..
_selale: bize bir seri degirmen, bir magara ve bir selaleden bahsettiler ve biz de gidip yurumeye karar verdik.. gitmeden once bu bisikletimle ilk lastik patlagimi yasadim.. 3000km'den fazla olmustu! neyse sonra voyvodinali arkadasin pesine dusup ilerledik ve bu devasa magaraya vardik.. orada selalenin varolmadigina inaniyordu bazilari.. oysa selale var dedilerse vardir degil mi.. biz de yanya ile gidip bu harika selaleyi ve golleri bulduk ve tabi sarkilar turkuler gunes ve buz gibi su ve anadan uryan bir grup insanin soguk sudan kaynaklanan nidalari...
3107009 podgoriza:: .. aksamustu ferah ve keyifli bir havada podgoriza'daki bulusma yerimize vardik.. podgoriza ozel bir kent degil ama cok ferah ve keyifli.. acayip bir gece hayati var ve biz de bir kucuk parkta biraz takilarak olan bitene katildik.. balkan kentlerinde bulunup beni benden alan guzel parklar ve insanlardaki ferah hava burda da var.. bir eylem yapacagiz aksam bisiklet kullanimini ozendirmek amacli.. flyerlari cogaltiyoruz bir grup samba calisacak ve bir miktar da iste bayraklar sunlar bunlar dikkat cekici seyler hazirlanacak.. green home diye bir yerdeyiz, burada bir takim aktivistler uslenmisler.. guzel bir mekanlari var klima gunduz vakti ampul vd acik pencereler ve klima.. biraz saskinim..
0308009 savnik:bir kanyonun ortasinda olmaliyiz.. dun bir dagin ustunden asiyorduk. sonra tepede ben durdum cunku gunes batiyordu, yoldan rakiya almistim tuzlu fistigim vardi, treyleri tirmandirmaktaydim ve buguun isi agirdan alayim dedimdi ve bir de kehanetim vardi, saat altiya kadar zorluklar olabilir ama sonra hersey cok sahane olacak diye.. neyse her gelenle rakiya icerek fotograf cektirerek bu turdaki 1000. km'mi kutladim ve tabi tepede epiyce zaman gecirmisiz, hava karardi yol onumuzde dusmekteydi ve biz de gormeden dusmekteydik arabalar bizi korkutuyor boyle zamanlarda.. dun de mola verdigimiz dere kenarinda nils dedi ki bu yakinlarda bir ostrog manastiri varmis ve cok gorulesi gereken bir yermis.. haritada ve lonely planet'te manastiri ararken biri seslendi kafamizi bir kaldirdik ilerideki kayada duruyor.. neyse baktik gidilebilir bir yer bir grup olduk ve yola ciktik.. yol ayriminda saga saptik ama 200metre sonra ben yolun cok dik oldugunu gorup ana yola dondum zira uzun da olsa anayoldan bir alternatif gidis vardi.. sonra tirman allah tirman.. yol iyiydi de cok uzundu,, manastira vardigimda 20km tirmanmistim.. tani oranin huzur verici havasinda da cok zaman harcadik iyidi ama.. insanlar orada bir nevi hac icin bulunuyor ve her tarafta yataklar serili insanlar yatiyorlar yani gecelemek uzere oradalar ve cok da kalabalikti.. neyse bizim inis yine karanliga kaldi ve yine yanlis yolu sectigimizden ana yola cikmak durumundaydik. burada bir ana anaa yol var bir de eski ana yol var, biz eski anayolddan gidiyoruz dun gece ciktigimiz ana ana yoldu ve bir suru tunel gecmek zorunda kaldik oldukca yogun bir tecrubeydi.. tunelin icinde arabalarin nasil gumburdedigini duymaniz lazim ve bizim de dogru duzgun isigimiz falan yok oldukca tehlikeli.. neyse sonra son bir uzun tuneli gecip marcha'yi gorup oracikta birer bira icip.. sonra da baraj kenarindaki kampi bulduk.. ve baraji yukaridan goren ufak bir yesillige matlari serip uzandik.. sabah da yuzduk tabiy, gol tertemiz ve berrakti..
_surekli yuzecek bir yerler bulmak cok guzel ilik goller ve soguk dereler.. olmadi bir hortum bulunuyor.. podgoriza'daki parkta itfaiyecilerin yanina siginmistik dusunun iste dus olanaklarini! adamlar kamyondan bir dolap aciyor sec begen hortumunu basincini falan.. bugun burada bir kanyona cikacagiz sonra ogleden sonra tirmanan yolumuza devam edecegiz.. treylerden kurtulmam lazim ama her seferinde yine aliyorum gorevi.. dizlerim icin endiseleniyorum, yoksa kamyon gibi tirmanmakta sorun yok..
_podgorica'daki eylem iyi hazirlanmisti, yerliler de bizimle birlikte pedal bastilar, tisortler, flylerlar ve kucuk bir samba olayi da hazirlamistik.. (yolanda ve marcha, direnis ritimleri diye uluslararasi bir gruba katilmaktalarmis bu arada gecen yil turkiye'ye gelenler bana barisa pedal'i soruyor bilmiyorum diyorum) keyifli bir bicimde 4 tur attik kentin merkezinde bir nevi critical mass.. cok fazla anlam yuklememek lazim bu eylemlere kimsanin de yukledigini sanmiyorum biraz adet yerini bulsunculuk da yok degil.. ama mesgale iste.. buradaki insanlarin bir kismi meslekten aktivist bir kismi belirli bir sure komunlerde ya da kibbutzlarda yasamis. cogunluk uzun bir seri gezi yapmis ya da yapmakta.. bakarsan muhabbet temelde cok farkli degil ama karakterler olgun ve hala keyfimiz yerinde.. yeni insanlar katildi ve bazi arkadaslar veda ettiler bu degisikliklere ragmen grubun havasi degismiyor benim keyfim yerinde ortama dile ve yol yordama alistim... eylemden sonra yanya bizi gunduz kesfettigi bir meyhaneye goturdu eski kentin icinde salas bir yerdi ve bagira bagira muhabbet eden slavlar dusunun.. sonra bir gitarci getirdiler gelsin rakija gitsin rakija.. normalde o kadar icmiyoruz ama.. iste dunku yolumuz bitince de arkadaslar bizi bir kafede karsiladilar, merak etmisler hakli olarak, guzel bir karsilama idi.. napacaksin oturup bir bira iciyorsun.. oh, temiz.
0508009 zabljak: nihayet yagmura yakalandik.. butun balkanlar 2-3 gun yagmurlu olacakmis.. neyse ki kahvaltimiz geceden hazir.. bir milli parkta kacak kamp halindeyiz.. bulundugumuz alan kis turizmi merkezi yazin da iste kampti yuruyustu epiy populer bir yer ve cok guzel bir sedir ormanindayiz.. burasi bir nevi goller diyariymis, biz de en guzel golun yakinindayiz.. dun parkin kapisina vardigimizda giris 2 euro, kamp da yasak dediler.. biz de baska bir yoldan gidip kamp alanimizi bulduk sonra bir grup insan parasinlan golu gormek uzere gitti.. ben de dag cilegi toplayayim biraz da ormanda yuruyeyim dedim.. derken bir baktim biz zaten parkin icindeyiz.. 5 dakka yuruyunce aksam gunesi altinda kara gole ulasiverdim. golun uzerinde bir dag yukseliyor ormanlar kapkara ve muthis bir manzara icinde yanya ve yolanda'nin suya girmekte olduklarini farketmemle kendimi suya atmam bir oldu! tarif edilecek gibi degil..
_sular: prespa golunun suyu guzeldi ve kuf kokuyordu.. ohri'nin sulari bazi yerlerde o kadar guzeldi ki tatli bir deniz gibiydi.. arnavutluk'taki dereler ve goller cok ilikti sasirdim.. adriyatik'in sulari ege gibiydi.. iskodra golu ve golden bosalan irmak ilikti ama srnoyevitza'nin golu besleyen sulari buz gibiydi. niksic'teki baraj ilik ve berrakti.. savnik'teki kanyonun suyu soguk sayilmazdi ve aksamustu kara gol mukemmel bir serinlikteydi.. sabunu sampuani unuttum ama temiz hissediyorum.. tabi bunda hijyen hissimin yitmesinin etkisi buyuk!
0608009 bosna-karadag siniri
_berry'ler (cali yemisleri?): wild strawberry / dag cilegi, raspberry / frambuaz, blackberry / bogurtlen, blueberry (turkcesini bilmiyorum), mulberry / karadut ve adini anlamadigim baska berryler.. repertuvarim oldukca cesitlendi..
_ yine mi gol: dun dagi astik, cidden dag yani 1907 metreyi gorduk gecitte.. uzun bir platoydu ve bir yerde bulutlarin icinden gectik ve bulutlar bitip tekrar cayirlar basladiginda bir gokkusagii gorduk, cift idi, iki gokkusagi iceren kalin bir kusak idi yani.. tirman dus tirman dus ilerledik hava yagmurlu ve serindi.. yola gec cikmistik zira sabah tekrar gole gitmis ve guzel restoranda agir agir kahvelerimizi icmistik.. yolda ziplayan fotograflar cektirip diger bisikltli gezginlerle muhabbet edip cali yemislerinden yeyince bulusma noktasina soguk islak ve gec vardik.. sonra ogleden sonra gunesini gorunce ben tekrar yola duzuldum, cunku guzel manzaralarin beni bekledigi kesindi.. sonra yol dusmeye basladi.. sonra yukaridan mavi-yesil bir gol gorunuverdi, yol kivrila kivrila tunellere gire cika bu ince ve her tarafa yayilir gorunen gole dogru dusuyordu.. rakiya ve sarkilar turkuler zamaniydi ve gunes hala batmamisti.. gece golun kenarina kamp attik, sabah da yuzduk..

July 9, 2009

balkan yolları 1

_bugün 9 temmuz 2008 perşembe: terden ve yağmurdan ıslağım, kirliyim, perişanım, hava yağmurlu ve sıcak, kayıp düştüm, bir saçağın altında bir süre bekledim, yol koşullarını düşündüm, yolculuğumun çoktan başladığını anladım. ilk gece mecidiyeköy'de kamp atıyorum (fotoğraflarını bilahare yüklerim), yarın öğlene doğru esenler tarafına pedal basmalıyım, sonra üsküp'e giden otobüs ile iki sınır geçmek, varış saatine göre üsküp'te kalmak ya da derhal tren yahut otobüsle bitola'ya (manastır) hareket etmek ve biriki gün içinde grubu yakalamak gibi bir planım var. keyifli fotoğraflarını netten yayınlamaya başlamışlar bile! yolda bensiz geçirdikleri her günü kıskanıyorum. maalesef prilep yakınlarındaki manastıra çıkacak vaktim yok, aslında gruba yetişmeyi bir gün ertelersem... neyse buna yolda karar verilecek.. bisikletim hazır gibi. yani mükemmel değil ama bundan daha hazır olmamıştı. ben de yokuş çıkabilir haldeyim. bir adet şişme matın peşindeyim. ama o bir gereklilik değil. herşey tamam.
mecköy-otogar-üsküp etabı:_10 temmuz 009 _1533 itibariyle ikea'da isveç köftemi yiyerek keyfediyorum... (ikeanın burda olduğunu hatırlamam çok iyi oldu zira otogarda oturacak düzgün ferah bir yer yok...) arka vitesimin ayarı bir türlü istediğim sessizlik düzeyine gelmiyorsa da mevzuyu gittikçe daha iyi anlıyorum... otogara erken vardım (1300) çünkü yolla erken çıktım (1130) çünkü evde daha fazla duramadım. bir yolculuk daha ne kadar beklenir? son biriki gün yol tedirginliğiyle geçti. rüyalarıma girdi, sabahları erkenden uyanıyordum (1030gibi) o kente hiç varamayacaksın gibi, sanki bir sürü bilinmeyen ufak detay var ve engelleneceksin... ama sonuçta varırsın, "şaka maka üsküp'teyim lahn" dersin.. istanbul'da yollar güzel ve trafik tehlikeliydi.. esenler 17,5km uzaklıkta benim gittiğim yoldan, ordan ikea'ya gidip köfte ve chesecake yeyip gelmek ise 2,5 km! _1856 üsküp otobüsü: yol saatim 527,5'tan başlıyor... ilk yol muhabbetlerimi ettim! edirne yolu çok güzel. harika bir yol, hava müthiş. gündüz çok sıcaktı, otogarda esti, yolda ise yağmur var.. alçakları karartan güzelim bir fırtınaya doğru yaklaştık, sonra kara bulutun altından geçer geçmez bir dolu fırtınası bastırdı, görüş mesafesi birkaç metreye indi, dolular yatay seyrediyordu, belki de bir hortumun içinde kaldık, herkes heyecanlandı.. az ilerde fena bir kaza gördük... ayçiçek tarlaları.. ılımlı bir 'topografik dalgalanma'.. makedonya otobüsleri pek geniş pek ferah 25 kişi gidiyoruz rahatız... virginia woolf'un 'the waves'ini okuyorum.. iki sınır geçtik, kapıkule dev bir tesis, türk tarafı yani, ara bölgeye girer girmez millet üzerinde "smoking can kill" yazan kartonlardan almak üzere alışveriş merkezine koşturuyor... bana da muavin iki karton emanetliyor, bulgar polisini atlatmak için.. bulgar tarafında polis benden kıllanıp beni kenara ayırdı, şoförler rahat, hasan bey ilk geçişim olmasından kaynaklandığını söyledi.. biraz gerildim ama, sonra orda da yağmur bastırdı.. makedonya sınırında bütün çantaları indirip açtık, bir sınırdan geçmek 1,5-2 saat sürebiliyor.. sonra devebayırı denen bir rampadan aşağı doğru makedonya içlerine ilerliyoruz, ülke muazzam güzellikte!
üsküp-bitola (manastır):_11 temmuz 009 _1323 üsküp, denis hotel: sabah geldiğimde bitpazarska'da tükanlar yeni yeni açılıyordu. üsküp çok ferah ve keyifli bir kente benziyor. herkesle türkçe anlaşıyorum. kiril alfabesini sökmekteyim. taze burek yedim ve tuzsuz ayran içtim sabah, para bozdurmayı başarır başarmaz.. sonra bir çayevi vardı incebellide çay içerken türk tvlerini duymaktasınız.. sonra otele yerleştim yattım uyudum, şakır şakır yağmur indi... bisikletim yerinde duruyor mu acaba.. (duruyor)
_aksamustu: uskup'un her tarafini gezdim, bu tip duzayak kentleri bisikletle arsinlamak pek keyifli oluyor, uskup harika bir yer... her tarafi dolandiktan sonra da bir kent parki var, vardar kenarinda, orda bir tur atiliyor ki anlatmak pek kolay degil.. gorulecek oyle cok onemli bir yer yok ama kentin havasi yasayisi falan pek hos.. geliniz gorunuz.. (daha sonra kentin biriki fotosunu daha ekleyebilirim ama cok da cekmedim, datlii datlii dolandim..) kentte herkesle turkce anlasiyorum, turkce bilen cennete gidermis ve bu inanci hic bir sosyoloji profesoru aciklayamazmis, ahbaplar soyledi...
_1307009 pretor, prespa gölünün kenarı, ağaçların altı... bir reçine akısı altında matımı sermiş, sırtımı bir taşa dayamış, "ne yapayım biraz kambiyo yazısına bakayım" diye diye duruyorum.. ateş başında müslili, kuruyemişli, kirazlı, soya sütlü, oldukça karışık ve bir tür bitki çayı eşliğinde bir kahvaltı.. fazlaca hafifti, sonra da "circle"..
_ekotur'u nasıl yaya bıraktım: dünkü hedefim bitola'da ekotur (bir ekotopya etkinliği varmış, ekotur da ekotopyaya bisikletle gitmek düşüncesi üzerinden başlamış dediler..) grubunu yakalamaktı, sabah kalkıp bol yağlı nefis bureğimi yedikten sonra bisikletimi ve yükümü toplayıp otogara gittim, otobüsçü bisiklete laf ettiyse de ekstra 100 denar alıp uygun bir yere yerleştirmeyi bildi.. (ama bu tip meseleler beni hep geriyor, son ana kadar acaba bir sorun olacak mı diye beklemek... ve sorun oluyor ve hallediliyor...) sonra bitola'ya vardım, bitola akhisar ebadında bir kent ama çok güzel tabi ve çok keyifli görünüyor yine sokaklar boyu kafeler ve güzel eski ve yeni ve hepsi mütevazı sokaklar.. eski arasta var yine, biriki bakımsız ve belki de işlemeyen cami.. aynı miktarda kilise.. ve yine yetmiyormuş gibi parklar.. pazar günü olduğu için ne telefon ne telefon kartı bulabildim.. ama dolanırken türkleri buldum, beni rehberlerine götürdüler onun telefonundan daniel'i aradım, bitola'dan ayrılmışlar.. ben de şöyle bir turladım, bir hamburger yedim ve yoluma düzüldüm.. güzel bir yoldu ama ben anayoldan gitmişim, arabalar vızır vızırdı ama iki şerit bir yol hepitopu, bana bildiğin normal yol gibi geldi... güzelim manzaralar ve harika bir bisiklet havasıyla gah uzun uzun yükseliyor gah hızlı hızlı düşüyor.. sonra gölün kenarına varıp etrafta turladımsa da grubu bulamadım, yine birinin telefonu marifetiyle boyan ile konuşup grubun daha gelmediğini öğrendim, onlar eski yoldan gelmişler! herkes teker teker geldi ve teker teker tanıştık, biraz bira içtik, soslu bir makarna yedik, ateş başında biraz oturduk, sonra uyumak.. bugün tatil günü.. atölyecikler, yüzmek ve yatmakla geçiyor.. prespa gölü bizim oraları hatırlatıyor.. keyifli bir mevkideyiz.. etraf yine bizim oralardaki gibi kamplar ve plaj tesisleriyle dolu.. biz de gölün kenarındaki ağaçlığın altına yayılmışız... püfür püfür esiyor..
_ekotur'dan ilk izlenimler: grup 14-15 kişi.. şimdilik mevzuları anlamaya çalışıyorum... adapte olmakta zorluk çekmedim, ben nasıl takılıyorsam öyle takılmaktalar.. bir "circle" var. günde biriki kez olduğunu seziyorum yemeklerden sonra tok karnına.. burda rota, yemek, işlere talip olanlar, para ve diğer konular konuşuluyor, bir fasilitatör var ve el işaretleri var, söz alıyorsun ya da öneri sunuyorsun, fasilitatör de söz veriyor... (belki yemek konusunda ciddi bir atılım yapmak lazım mesela taze fasulye bulsak güzel bir yemek yapabilirim ya da bir kısır attırmayı denesem burada ziyafet olacak...) keşke büyük cezveyi getirseymişim.. yemekler ateş üzerinde pişiyor, bulaşıklar külle yıkanıyor vd.. ve ortamda ara ara diyelim şu maddenin geri dönüşümü daha çevreci de bununkinin sıfırdan üretimi sonra şu mevzuda şöyle bir yüzde var gibilerinden eko-enformasyon paketçikleri uçuşuyor.. ne kadar güvenilirler belli değil ama.. değerlendirmesi güç konular olabiliyor.. ama ben keyifle dinliyorum...
1407 ohrid, çadır.. ohrid gölünün yanında ohrid'in sırt tarafında kamp kurduk ceviz ağaçlarının altında.. pretordan ohrid'e giden dağ yolunu seçen gruptaydım, diğer gruptan azıcık daha önce yola çıktık, düz bir yolda harika göl manzaraları eşliğinde son derece hızlı ve keyifli bir biçimde yaklaşık 25 km ilerledik grupçanak... sonra öndeki grup kopup tırmanmaya başlarken biz keyifçiler spontane biçimde dönüp son kez prespa gölünde yüzdük... sonra 15 km tırmandık, yorucu idi.. ama manzara gittikçe güzelleşiyordu tabii, zaten tırmanmanın anlamı bu... sonra sırtta durup iki gölü birarada görmek üzre bir de yayan tırmandık (ve 1600metrede bu beni birazcık zorladı, elektrolitlerimi yenilemek üzere daha iyi beslenmeliyim), ah ama sonra 15km'lik çılgın bir düşüş, çılgın bir keyif, herkes şarkılar türküler içinde aşağı düşüyor... sonra sıcakta biraz in çıktan sonra ahrıd'de grupla buluşup öğlen salatamızı yedik.. vejeteryan beslenmesi fena değil genelde hoşuma gidiyor, dün akşamki soyalı patates yemeği gayet güzeldi.. benim de aslında pişirebileceğim bazı tarifler var ama besin dengesinden emin olamıyorum.. akşam yemeği için pişirme görevi üstlenmiştim hemen bir türk bakkal bulup bişeyler aldık juau bahsettiğim yemeği.. sonra boyan geceleyin bize ohrid'de rehberli bir tur yaptırdı da ohri'yi dünya gözüyle görebildim.. neyse sonra da dünyayı gezen bir adam bizi buldu bir mastika içtim, rakıya benziyor ama aroması sek içmeye daha müsait, ben beğendim zaten susuz getiriyorlar... (ohrid ve göl ve diğer konularla ilgili ahkam için notlara bkz)
1507009 1429: (benim saatimle ama aslında makedonyanın saati bir saat geri...) bu sabah da ağırdan alığp yola çıktık bugün çek çeklerden biri bende grubun yükünü çekiyoruz, çok da zor olmuyor, düze yolda, bu sefer ohri gölünün dibinde ilerledik ve yarım saatte molamıza vardık struga kenarlarındayız, tabi yüzdük, harika bir su var burda, kamp yerindeki pek temiz değildi (ama yine de yüzmüştük ve eşyaları yıkamıştık)... vevcaniye eşyaları yetiştirmeliyim sorna öğle yemeği, şimdiden acıktım biraz kuru üzüm satın alıp son denarilerimi harcayacak gibiyim.. grupla gitmenin en güzel yanı durup yüzme kararını kolayca vermek ve eşyalar hakkında da dertlenmene gerek olmuyor.... keyifle atlayıp yüzüyorsun güneşleniyorsun eşyalarını kuruluyorsun, notlarını alıyorsun!! toplu kamp: bu da iyi yine güvenlik sonra yemek mevzularıyla her gece uğraşmamak... iki üç kişi el atınca kendin yemek yapmak için uğraşacağından fazla uğraştığın söylenemez yemek ve yıkama işleri için.. grubun faydalarını görüyorum... ama bu ferahlık kampımı biraz dağıtmama sebep oldu ve eşyaları hiç olmaları gereken yerde bulamamak sinir bozucu oluyor...
1731(benim saatim): şimdi vevcani'deyiz, serin bir geçite çöktük ve öğle yemeği hazırlanıyor.. yolun son kısmında hem yokuş dikeldi hem de hava ısındı, aslında havanın ısınması olabilecek en kötü şey, belki ters rüzgar kadar kötü.. neyse erik toplayarak derelerin aktığı yeşilliklerde mola vererek yukarı çıktık ve harika ve serin bir suya ulaştık... bu köy bağımsızlığını ilan etmiş bir cumhuriyet ve turistlere ülkenin pasaportunu satıyorlar. sularını ohri kentine aktartmıyorlar.. vergi de vermiyor olabilirler ve makedonya devleti de bu konuda çok bişey yapamamış anlaşılan.. güzel insanlar deniyor... bir nevi turizm ile "ülke"lerini geçindiriyorlar.. tuğla, taş ve beton ve ahşap herşeyi kullanarak her nevi nevi yığma yapı yapıyorlar, oldukça pragmatik ve dürüst bir yerel mimarlık ve buralarda mimarlık geleneği belli ki koruma yasalarıyla kesilmemiş ve eski ve yeni binalar birarada.. makedonya'da daha ziyade greko-romen ve bizans mirasına değer veriyor olabilirler, etnik meseleler işte.. ve üsküp'te camileri türkiye'nin onartıyor olması da anlamlı olabilir...
1607009 vevcani 0653: köyün 1,5km üstünde bir kulübeye bisikletlerimizi itekledik, göl ve kent manzarası aşağdaydı... işte rakiyaydı (votka gibi) yemekti temizlikti derken ben de işte açıkta yatmak için bir fırsat deyip stellarium ve baba zula eşliğinde yıldızların altına otların üstüne serildim.. ama sinkov veya muadili organik bir ürün olmadan bu büyük hataydı... böylece zorlu bir bisiklet gününde sıfır uykuyla yük arabasını çekeceğim... ama manzara hala harika, güneş doğuyor..
1607009 2118 arnavutlukta elbasan yakınlarında harika bir dere kenarı... bir tarlanın yanına kampımızı attık.. ama aslında dere kenarını beğenip kampımızı atmaya karar verir vermez herkes soyunup dökünüp dereye iniverdi! bir baktım arkadaşlar açık saçık yüzmekteler, akıntı o kadar güçlüydü ki derenin ortalarında duramıyorduk efenim.. yıkandık eşyaları yıkadık şimdi de yemek hazırlanıyor aslında gündüz iyi yemiştik.. sınırdan hemen önce babsi ve onu tacizcilerden kurtarmaya giden juau'yu beklerken.. sonra yolda da beslendik, karpuzlar kavunlar meyveler.. sabah gerçekten de 7:30 dedin mi yola çıkmıştık şaşırdım buna.. 15 kişilik bir grubuz.. ve aslında ilk buluşma noktasına da iyi vardık.. ondan sonraki tırmanış bizi sıcakta yordu. daha saat sabahın yedisiyken terliyorduk zaten... bugün de treyleri çekeyim dedim zaten çok farketmiyor yokuş zorsa yine zor... başka görevi olmayınca insan rahat edebiliyor.. gece hiç uyumadığımı unuttum bile.. iyi çıkardım günü gerçi öğlen bir yer bulsam da kıvrılıversem diye çok arandım ama gölgemiz oturmaya ancak yetiyordu.. sonra sınıra gittik ve sorunsuzca geçiverdik.. herkes birden neşelendi, 200 metre daha tırmandık solda ohri gölü manzarası başladı, sağ tarafta daha alçakta olan arnavutluk vadileri, aşağı doğru ağır kamyon ve tır trafiği arasında saldık kendimizi.. 20 km bazen dik bazen hafif ama genelde yokuş aşağı gitmek hava sıcak bile olsa keyif ve vadiler de çok güzeldi ama trafik yüzünden çok çekemedim.. tepedeyken her tarafta mantarlar gibi serpiştirilmiş koruganlar gördük, bu koruganlar arnavutluk'un turistik sermayelerinden biri olmuş, hakkaten de ilginç, adamlar 700000 korugan yapmışlar, ülkedeki her erkek savaşabilsin diye, sabit zırh! çoğu tek kişinin girip ateş etmesi için ve tabi topa tüfeğe dayansın diye yapıldığından şimdi yıkmaya kalksan çok zahmetli oluyormuş!! öylece duruyorlar.. komünist zamanın tren yolları da duruyor ve eski tarım kollektifleri boş ve binaların hali harap... arnavutluk'ta halk aynı türkiye'nin orasında burasındaki gibi.. çocuklarla şunla bunla çat pat konuşaraktan şimdiden epiy hemhal olduk.. dere başında yemek pişiyor cırcır böcekleri fazla sıcak bir hava şorul şorul akıntı ve tarlanın bir kenarında herkes fotoğraf çekmek ve notlar almakla meşgul...
1807009 elbasan-durres arasinda bir koy... anlasilan virusler su anda her tarafi isgal etmekteler: dun ogleden sonra ve bugun biraz once biraz canim sikildi.. turkce klavyemi yitirdim ve muhtemelen her hafiza birimimde virusler fink atiyor ve inkscape'i yukleyemedigim ve isleri yatay bir atolye olarak beraber halletmeye calistigim icin oysaki kendim yapsam 5 takada biseyler cikartabilirdim neyse dedim ucumuz ustlendik ve yapiyorduk ama paniklememeliydik, neyse dun elbasan'da yasalara ragmen bacasina filtre takmayan iki fabrikaya karsi aksiyon vardi, yani yoktu da biz yaptik, enteresan bir tecrube ben de hemen hazirlanan metni flyer'a donusturme isini ustlendim, dedim nihayet ben de becerilerime uygun bir seyler yapip grubun gozune girebilirim... neyse sonra vakit yetmedi sandik ve ne yapalim eski yontemlerle iyi kotu birseyler kotardik. ama aslinda isi istedigim nitelikte kotaramayinca ben baya bozuldum... sonra kentte bir tur atildi herkesi parka cagirdik ve ortalikta biraz hareket yarattik ama bu insanlari biraz neselendirmekten baska birseye yaramayacakti elbet.. elbasan guneydoguda bir kent gibi ayni... sonra burdaki cevreci orgutten ahmed bey -ki meseleleri o bize anlatmisti- cagiracagini soyledigi televizyonu getiremedi, biz de parkta flyerlari dagittik... grubun ve bisikletlerin etrafini cocuklar ve tatsiz gorunumlu gencler sardi ve tatsiz bir zaman gecirdik. sonra parktan kacip bir kenarda kenti hemen terkedip terketmemeyi tartistiktan sonra vaktin gec olduguna karar verdik ve oglen durakladigimiz yesillikli anit alanina donduk... sonra yemek ve circle ve sonra cadirimin dis tentesini cimene sereyim de cadiri kurmadan uzerine uzanivereyim derken kafa fenerimi kaldirmamla tam karsimda bir seri ciblah (god gobek gogus sey falan) beden belirmesin mi! noluyo mq (aslinda whatda!) dedim ve kafami indirdim ve sonra vadevir dedim ve ben de soyunup cimenlikli yoldan hortum banyosuna kostum... cok nemli ve sicak ve biraz sivrisinekli ama yemyesil cimenli hurmali ve yildizli bir geceydi.. eylem enteresan bir tecrubeydi, bir takim seyler gozumde daha iyi canlaniyor artik.. grubun arasina daha fazla karisiyorum ve tartismalara katilmaya basladim... elbasan'in ortasinda bir kale var onun icinde de bir mahalle var mutevazi tas evler, o kismi gorulmeye deger olabilir ama ben kalenin etrafinda turlarken gozumun kenariyla bakabildim bugun durres yolundayiz, elbasanda ve burda iki gencle turkce muhabbet ettim turk koleji varmis iki yerde de! boylece turkce ve ingilizce konusuyorlardi...
12007009 1008 durres yakinlarinda adriyatik dalgalarina acik devasa plaji takip eden bir cam korulugunda iki gun geciriyoruz.. kum tepeleri arasinda atesimizi yakip yemegimizi yemek ve ay veya baska isik da yokken yildizlarin keyfini cikarmak.. arada netbookumu alip kumsala uzaniyorum ve yildizlari calisiyorum: sagittarius, yengec, cassiopeia. cygnus, pegasus, draco... dus bulamadigimizdan tuzlu duruyoruz suratimi gormeyeli 4 gun oldu... nils usta benim bisiklete de el atti ve butun hareketli aksami kili kirk yarar bir hassaslikla yeniden ayarladi.. turumuzdan ayrilanlar olacak birden 5-6 kisi kaybedecegiz. ama 2-3 kisi de yeni katiliyor.. vaktimiz oldugu icin atolyeler yapiyoruz ve sunu bunu tartisiyoruz... nihayet benin de aklima atolye fikirleri gelmeye basladi.. durres ve belki tiran'daki aksiyonlar icin biraz hazirlik yapabiliriz..
milliyetler ve kultur: bu aralar bu konuyu konusuyoruz. herkes buradaki ve gezdigimiz yerlerdeki kulturel farkliliklardan keyif aliyor gibi gorunuyor.. dunku workshop israil-filistin catismasiyla ilgiliydi ve israilli arkadasimiz yarden yonetiyordu.. bu koruya gelirken toprak yolda bana bu konuyla ilgili ve tayyip'in davos'taki cikisiyla ilgili dusunduklerimi sordu ve cevaplarimdan pek memnun kalmadi ve telasla workshop'u gerceklestirdi.. ama aslinda olabildigince dengeli bir hesap cikarmaya calisti. gruplara ayrilip biraz farkli rolleri oynadik ve biraz da meselenin tarihini dinledik.. belli ki bizim topluluk israil'in politikalarini ve argumanlarini pek desteklemiyordu ve ufak tefek mudahalelerle kolayca gozden kacabilecek ama onemli detaylari eklemeden edemedik... bana bu meseleyle duygusal bir bag kuruyor musun diye soruyorlar hayir diyorum ama o kadar kolay bir yanit degil aslinda, sonra ikidebir araya girip bir takim seyler sormadan duramayan da benim... mesela milliyetcilik ve milli kimlik konusu yarden'i ilgilendiriyor gibi gorunuyor, yanya'yi da ilgilendiriyor ve tek tek herkese sordular mesela turk olmaktan gurur duyuyor muyum baska bir milletten olabilir miydim... yok gurur duymuyorum ve baska milletten olabilirdim diye net cevap verenlerden biriydim ama ne kadar inandirici olabiliyorum bilmiyorum cunku her gittigimiz yerde turklerle karsilasip konusmak (turklerin ve turkce bilenlerin de beni coskuyla bagra basislari ama aslinda ben o anda kendimi ikiyuzlu hissediyorum) iste bizde bunlar boyledir sunlar soyledir diye anlatmak sonra dilleri karsilastirip durmak gibi konularla oyle keyifle ilgileniyorum ki... yanya'nin temel derdi su gibi: milliyetciligin disinda bir kultur cesitliligi meselesi var ve bu onemli diyor, kulturlerin farkliligi ve milliyetcilik degil. asil sorun ozel mulkiyet diyor.. bana da oyle geliyor ki evet cesitlilik cok keyifli ve insani oyalayan bisey ama milliyetcilik ya da ataerkillik ya da baskicilik ya da gerontokrasi hatta ozel mulkiyet kulturden ayri birsey degil bunlar kulturun bilesenleri ve biz gruplamalari hic milletlere ve dillere gore degil de yasamak istedigimiz hayata gore yapmaya baslasak daha iyi olabilir.. hep buradaki gecici toplulugumuzu ornek gosteriyorum, cunku bu gocmen topluluga ait hissediyorum kendimi... isleri benim yapmak isteyecegim gibi yurutuyorlar takdir ettigim karakterlere ve ahlaki duruslara sahipler ve istedigim gibi bir hayat yasiyoruz...
ikinci paket burada: http://kenarlar.blogspot.com/2009/07/balkan-yollari-2.html
_burda da sayfamiz var: http://www.facebook.com/home.php?ref=home#/pages/The-Biketour/77515245786

July 7, 2009

akıl seti

bu seti altın çekül ödül tasarım yarışması için yapmıştım.. şubat 2004.. (yapı malzemesi alanındaki bir ödülün tasarlanması) yl tezimi yazdığım zamanlardı.. konusu biraz beylik: akıl ve ihtirasları.. yarışma raportörleri seti dört parçaya ayırıp her bir parçayı ayrı bir iş olarak kodlayıp _ve ekte verdiğim fotoğraflara rağmen en sevdiğim parçayı yanı üstü çevirip_ öyle yarışmaya katmışlardı... inanılır gibi değil ama ben bundan bir jüri özel ödülü aldım! (jürideki hocam yüzlerce çekül uyarlamasının arasından tuhaflığı ve çelebiliğiyle sıyrılan altın küp'e bir ödül çıkarmak için ağırlığını koymuştur diye hayal ediyorum...) bir seri anahtar kelime ve isim hazırladıktan sonra isimleri çaprazlayıp seti biraz okunaksızlaştırmıştım... ama bu metin parçası kayboldu.. neyse, akıl seti 8x8x8 ebadında dört adet öğe ve bir seri anahtar kelime. (bilgisayar modellerini 2006'da yaptım)
altın küp, akıl kübü (beton + naylon file) devamı burda..
akıl rötre yapar mı? (ya da: hakikat) (beton + naylon file + akrilik + vida) devamı burda..
spinoza kulesi, tarih keki (muhtelif malzeme)(modeller 2006dan) devamı burda..
zaman (akrilik + saksı toprağı + saman) devamı burda..

seyyar tente

uygulanmış tek projemi buraya paketliyorum. kendisinle gurur duyduğum açık. bir nevi 'renovasyon' idi bu.. bir seri açıdan çok işe yarayan ve gözüme de güzel görünen bir tekne tentesinin basit bir müdahale ile seyyar hale gelmesinin faydaları hayal edilmişti.. ilgili eskiz ve detayları baharda (mart-nisan 2006) gönderdim, yazın 'uygulayıverdik'. mimarlık da bu kadarlık birşey olabilir. bir tentenin hızla açılıp kapandığını hayal etmek. hedefe ulaşmanın kolay bir yolunu çiziktirmek. fikri ucuza gerçekleştirmek. ve yıldızların altında uzanmak. (sonra da olanları yayınlamak)
bu mini değişiklik sayesinde kaptanım güçlü bir rüzgarda tenteyi beş takada dürüp yelken yapmasını engelleyebiliyor... ve yine beş takada tenteyi yıldızlarla aramızdan çıkartabiliyoruz... önceden öngörülebileceği gibi bu tekrar eden dürüp açma işlemi pvc tentenin ömrünü kısalttı.. pvc güneş ışınları altında esnekliğini yitiriyor ve daha kolay çatlar hale geliyor (sonuç olarak çatlayıp deliniyor) para bol olsa cam fiber tekstil + silikon kaplama (+ teflon kaplama?) opsiyonuyla daha uzun ömürlü olurdu sanıyorum... dikkat edilirse bu mütevazı fikrin aşağıdaki iki projede uzun uzun kafa yorulan tekniklerin uygun ölçekte bir uygulaması olduğu görülebilir... yanda tentenin her zamanki kapalı hali var.. açık halinden hiç fotoğrafım yok, ama hayal edilebilir...

July 6, 2009

ares shelter design (şişme hayaller no:2)

'ares shelter design' yarışması için onur'la şişme-germe-mambran ve geçme-karton projemiz... bu yarışmayı yaparken içimiz çok sıkıldı ve çok zor konsantre olduk... çalışmaya çok önceden başlamıştık ama projenin başına son 10 günde oturabilmiştik.. yine de birşeyler çıkardık (bir canavar çıkardık?) sonuç biraz hantal gibi görünüyor ama niyetlerimiz iyiydi.. haziran 2007
bu patlamışlan projeyi biraz anlatmayı ummak
jenerik bir plan var kesit var
eko-kesit var, sistemin nasıl
işleyeceğiyle ilgili hayallerimiz...
ve başka hayaller...
karton bölme sistemimiz (yeterince işleyemedik ama bence bu ilginç bir fikirdi)
ziyafetlere layık sade bir mutfak kiti
vee hela ve duş birimleri.. her ne hikmetse en çok bunları çalışmışız gibi... paftada da göz dolduruyorlardı doğrusu..

gökova projesi

(yere parmağının ucuyla basıp, bastıktan sonra da ayağını kaldırsan?... 'etrafa' hassas yaklaşımlar... bu proje bir dersin ödeviydi.. çalışmıştım.. kaynakçası var!? ocak 2006'da teslim edilmiş..)
gökova’da taşınabilir tatil konutu:
1. bu projede yere/yerde iz bırakmamak/yere asgari düzeyde etkimek gibi anlamsız/zorlama/pratik olmayan/keyfi/lüzumsuz bir ilke ile yola çıkıldı (bitki örtüsü ve topografyaya yapılan müdahale yerleşimin taşınmasının ardından kendi kendine birkaç ayda ortadan kalkabilir mi?) bu keyfi ilke tasarımda geleneksel inşaat alışkanlıklarının dışına taşmak için bir araç haline geldi. (zeminin veya bitki örtüsünün biçimsel ve kimyasal düzenine müdahale edilmeyecek, gereğinde taşınamayacak hiçbir öğe inşa edilmeyecek, herşey kolayca toplanıp geri götürülebilecek, kalıcı atık bırakılmayacak)
2. tasarım senaryosu/problemi olarak daimi-sezonluk ‘tatil sitesi’nin temel modülü olan 2+1 orta sınıf aile yazlığı ele alındı (mevki: gökova körfezi’nde kuzeye açılan bir koy).
3. ekolojik strateji: hafiflik/asgari malzeme/kaynak/enerji tüketimi, kendine yeterlik/merkezi altyapı sisteminden bağımsızlık (hiç bir altyapı hizmeti kullanılmayacak, yük ulaşımı denizden sağlanacak).
4. mekanlar, birbirinden bağımsız düşünülebilecek birimlerin ara elemanlarla biraraya getirilmesiyle oluşturuldu. böylece ‘ev’, değişebilirlik/büyüyüp küçülebilirlik, taşınabilirlik, uyum sağlayabilirlik vd. kazanıyor. birimlerin parçalanmasıyla ortaya çıkan fazladan dış yüzey malzeme ve ısı kaybı anlamına gelse de, bu tasarımda, şişme/membran yapıların zayıf yanı olan ses yalıtımına/mahremiyete katkı yapacağı gözönünde tutuldu. binanın zemine en az müdahaleyle tutturulması için yerden yükselme ve eğime uyma ilkeleri kabul edildi (uzun süreli yerleştirmelerde dönem dönem yer değiştirilerek bitki örtüsünün yenilenmesine imkan tanınır).
5. strüktür: döşemenin yerden yükseltilmesi için ayarlanabilir şişme ve çelik ayaklı iki ayrı sistem çalışıldı (temel sistemi kablolar ve kazıklarla yere bağlanmaktan ibaret). döşeme strüktürü için bütün olasılıklar (şişme, çerçeve, plak ve gergi sistemlerin sayısız kombinasyonları) arasından açıklık geçen şişme/germe bir döşeme sistemi seçildi (basınç elemanı ve stabilizatör olarak şişme yastık, çekme gerilmeleri için yastığın cidarları, deformasyonu sınırlandıracak sık gözlü kalın bir ağ, ana taşıyıcı kablolar ve gergilerden oluşuyor -benzer bir tasarı b. fuller’ın 4D kulesinde ve ‘dymaxion’ evinde bulunabilir.). birimlerin cidarları/duvarları ise tümüyle şişme elemanlar tarafından taşınıyor
6. inşaat süreci: çerçeve elemanlar yerinde bulonlanır/birleştirilir gerekli yerlere kazıklar ve plakalar yerleştirilir, şişme elemanlar (farklı kompartmanlar halinde, sabit cidarları birbirine kaynaklı/dikili, taşıyıcı kablolar ve ağlar yerlerine tespit edilmiş şekilde fabrikadan bütün olarak gelirler) yerlerine yerleştirilip bir miktar şişirildikten sonra gergi kabloları hazır olan halkalara kancalarla ve bağlantı elemanlarıyla takılır, daha sonra şişirme işlemi tamamlanır ve sistem tümüyle gerilir, en son olarak kablolardaki elemanlar ile ince ayar yapılır ve fermuarlı cidarlar yerlerine fermuarlanıp cırtcırtlanır.
fikirler için kaynakça:
szokolay, s. v., solar energy and building, the arch. press, london, 1975
otto, f. ed., tensile structures v1: pneumatic structures, mit press, 1967
institute of lightweight structures, IL21; basics, 1979
dent, r. n., principles of pneumatic architecture, the arch. press, 1971
kronenburg, r., portable arcihtecture, the arch. press, 2003
kronenburg, r., transportable environments, routledge, 1998
schulitz, sobek, habermann, steel construction manual, birkhauser, basel, 2000
herzog, t., pneumatische konstruktionen, verlag gerd hatje, stuttgart, 1976
gürçınar, y., uzun, t., ekolojik mimari tasarım için bir metodoloji, tasarım 83
marks, r. w., the dymaxion world of buckminster fuller, reinhold pub., new york, 1960
baldwin, j., buckyworks: buckminster fuller's ideas for today, john wiley, new york, 1996
dessauce, m., ed., the inflatable moment: pneumatics and protest in '68, princeton arch. press, new york, 1999
scheuermann, r., keith, b., tensile architecture in the urban context, 1996
plan var

detaylar var!
(bu detaylarda beni o zaman epiy yormuş olan enteresan bir iki fikir var, ama işleyip işlemeyeceklerini çizim fallarından çıkarsamak zor... bunları tasarlarken aslında buradaki hayali sistemler üzerine fiilen çalışmayı da hayal etmiştik.. özellikle açıklık geçen pnömatik döşeme meselesi kafamı kurcalamıştı... hatta sabun köpükleriyle maceralara girişmiştik hey gidi... hayal ederek detay geliştirmeye girişmek yorucu bir süreç _saçmalığı bir yana... bu proje o yüzden 'akademikleşti'! çizimleri bitmap yaparken anti-alias mevzularını ihmal etmişim _siz etmeyin_ yine de inceleyen detay meraklılarının keyif alacağını umarım...)